Sürekli Kendini Eleştirmek – Neden Kendime Karşı Bu Kadar Katıyım?

Kendini sürekli eleştirmek

Sürekli kendini eleştirmek neden? Zihnimizdeki sesin, yaptığı tüm eleştirileri doğru kabul ediyoruz. Bu sesin her dediğine  inanıp kendimizi hırpalıyoruz. Sonra bir bakıyoruz ki yaşamın her alanında hem mutsuz hem de tatminsiz insanlar olup çıkıvermişiz.

Her yaptığımızı eleştiren, arka planda bıdı bıdı sürekli konuşan “Bu memnuniyetsiz ses nereden geliyor?” Bu ses yüzünden adeta kendi derimizin içinde rahat değiliz. Sürekli bizi eleştiren ses konuşuyor biz dinliyoruz. Böyle böyle koca bir ömür geçiyor. Ölüm döşeğindeyken de “Keşke kendime bu derece düşman olmasaydım.” derken buluyoruz kendimizi. Maalesef kendi kendini sürekli eleştirmekten kurtulamayan bireyler olarak hayattan doyum almaya da mutlu olmaya da geç kalıyoruz.

Neden sürekli kendimi yargılıyorum?

Sürekli kendimizi yargılamamızın nedeni, yargılayıcı ebeveynle büyümek ve artık ebeveynlerimiz olmasa da yargılama işine sahip çıkmamızdır. Eleştirel iç sesimizle kendi kendimizin yargılayıcı ebeveyni olmaktan kaynaklanıyor olabilir.

Kendimize katı davranarak hatalarımızı, yaşanmışlıklarımızı kabul edip kucaklamadan mükemmel olmaya çalışıyoruz.

Değişip “kötü huylarımızdan” kurtulmak istiyoruz. Fakat değiştirmek istediğimiz bu beden, zihin, kalp neler yaşadı, öncelikle buraya bir dönüp bakma ihtiyacı duymuyoruz. Tıpkı yeni çıkan bir telefon görünce, daha üst versiyonunu elde etmek için yanıp tutuşmamız gibi. Eski versiyonumuzla “daha üst/yeni versiyonumuzu” değiştirme konusunda takıntılı olmaya başlıyoruz. İhtiyacımız olan şey daha iyi bir versiyonumuzu elde etmek değil. Kendimize bir eşya gibi hoyratça davranmayı bırakmak.

İşte tam burada şefkatin tanımını devreye sokmak istiyorum: “Şefkat, kendimizin ve başkalarının zorlanmalarına, acılarına hassasiyet ve bu zorlanmayı engellemek/dindirmek/azaltmak için eyleme geçme motivasyonu hissetmektir.” (Dr. Paul Gilbert) Öz şefkatı öğrenip, kendimizi kabul ettiğimizde sürekli kendimizi yargılamayı da bırakırız.

elestirel-ic-ses

İnsan neden sürekli kendini eleştirir?

Eleştirel ebeveyn ile büyümenin sonucunda başkası tarafından eleştiri almamak için insan kendini sürekli eleştirebilir. Bu görüldüğü üzere bir kendini koruma tutumudur.

Eleştirilmiş çocuğun acısını, derinlere bakarak görmeye başladığımızda, bu dahiyane içsel savunma mekanizmamızın önünde saygıyla eğilmek gerekir. Bu savunma mekanizmasını bireyin başkaları tarafından incitilmesini önlemek isterken kendine karşı yargılayıcı, sivri dilli, mükemmeliyetçi bir hal sergiler. Bu hal hayatı yaşamayı zorlaştırır, anda kalmaya engel olur, adeta ağzınızın tadını kaçırır.

Sürekli kendini eleştirmek

Sürekli kendi kendini eleştirmek, tüm detaylara takılmak ve bütünü görememek anlamına gelir. Kişi kendiyle, yaşantısıyla, ailesiyle barışamaz. Her zaman her yerde başarısızlık, eksiklik ve mutsuzluk yaşar.

Neden kendime karşı bu kadar katıyım?

Kendimize karşı bu kadar katı olma nedenlerimizi içimize bakarak bulmalıyız. Mutlu yaşayabilmek için hayatımızda kendimize yer açmalıyız. İçimizdeki eleştirilerek büyütülmüş çocuğa, sonsuz şükran hissi ve şefkat dolu bir yetişkin olarak bakmalıyız. “Neden sürekli kendimi eleştiriyorum?” yakınmalarından sıyrılmalıyız. Zihnimizde bizi sürekli eleştiren sese “Beni korumak için ne kadar çok çalıştığının farkındayım. Bu derece zor bir işi senelerdir yaptığın için sana minnettarım. Ancak ben artık bir yetişkinim ve başkalarının eleştirilerini kaldırabilecek olgunluktayım. Beni bu kadar eleştirmeyi bırak.” demeliyiz.

Neden sürekli kendimi eksik ve yetersiz hissediyorum?

Kendimizi eksik ve yetersiz hissetmemize yetiştirildiğimiz ortam neden olmuş olabilir. Başkaları tarafından incitilmemek için tüm eksiklerimizi kapatmaya çalışıyor, her alanda üst düzey başarı sergilemeye çaba sarf ediyor olabiliriz. Oysa dış dünyanın etkilerinden korunmak için kendimizi bu kadar eleştirmemize gerek yok. Bu kadar çabalamaya gerek yok. Enerjimizi emen bu durumdan kurtulmak için gücümüzün farkına varıp, iç sesimize teşekkür ederek eleştiren, yetersiz ve eksik hissettiren sesi kısmaya ihtiyacımız var.  Öz kabule ulaşmalıyız.

Öz kabul, sizi siz yapan her şeye şükran ve anlayış sunar. Çok konuşan söz konusu yanlarımızı bir parça yumuşatır ve zihnimizin dönüşmesini sağlar. Ne kadar çok öz şefkat, öz kabul pratiği yaparsak, eleştirel sesimizi susturmak o kadar kolaylaşır.

Kendimi eleştirmemek, öz şefkate ulaşmak için hangi sorulara cevap bulmalıyım?

Derimizin içinde rahat edebilmek, hayatımıza yerleşebilmek için öz şefkat, öz kabul şarttır. Bu kitaplar okuyarak, çeşitli eğitimler alarak düzenli tekrarlar yapılarak elde edilebilir.

kendini-kabul

Kendimi eleştirmemek, öz şefkate ulaşmak için hangi sorulara cevap bulmalıyım?

  • Bedenimizde ikamet eden benliğin yaraları neler?
  • Benliğimiz nerelerde zorlandı/zorlanıyor?
  • Ne gibi acıları halen kalbimizde taşıyoruz?
  • Daha bütün hissetmek için neye ihtiyacımız var?

Bu sorulara cevap aramaktan çok korkuyoruz. Acımızın gözlerinin içine bakıp onu gerçekten bir bütün olarak görmeden, yani kendimize tüm kırılganlığımızla tanıklık etmeden kalbimizde öz şefkatin uyanmaya başlaması bir hayli zor. Kendimizi bir bütün olarak kabul edip acı çeken bir çocuğu sakinleştirir gibi hareket etmeliyiz.

Kendimize yarenlik etme halini, zihnimizde pratiklediğimizde şefkat doğal bir akışta kalbimizde uyanmaya başlar. Kendimizin ve yaşayan diğer tüm canlıların acısına karşı duyarlı bir hal almaya başlıyoruz. Kalbimiz açılmaya başlıyor ve adeta tüm dünya kalbimize sığabilecekmiş gibi hissediyoruz. Ve inanın bana bu bir zafiyet değil; bu duyarlılık, bir hediye hatta bir metanet kaynağı. İşte buna öz kabul diyoruz ve öz kabul sayesinde önceden istemediğimiz yanlarımızı bile anlamaya başlıyoruz.

Kendimi dinlemek istemiyorum. Kendimden nefret ediyorum.

Sevmediğiniz, kızgın olduğunuz kişilerden nefret eder, o kişileri dinlemek istemezsiniz. Size oldukça radikal bir şey yazdığımın farkındayım. Diyorum ki; bizi üzen, öfkelendiren, canımızı yakan her ne varsa onlara bir adım daha yaklaşıp derinliklerine bakalım. Acımıza hak ettiği saygıyı gösterirken, bu zorlayıcı deneyimin bedenimizde uyandırdığı duyumlardan kaçmayalım ya da duruma sımsıkı yapışıp hikâyeyle özdeşleşmeyelim.

Köklerini Budizm’den alan meşhur mindfulness öğretisiyle (Pali dilinde sati) bilişsel hikayemizden bir adım geri atabiliriz. Bu hikayemizi bir adım geriden seyredebilmemizi sağlar. Mindfulness (bilinçli farkındalık öğretisi) bizi bilişsel hikayelerimizi anımsamaya davet eder. Sati kelimesinin kökü anımsamaktır. Zihnin içeriğini anımsar, şimdiki anın içine yerleşir ve mevcut olmayı deneyimler.

Tüm sadeliğiyle ve samimiyetinizle kendinize, “Seni görüyorum. Seninleyim. Canının ne kadar yandığının farkındayım.” demeyi deneyin. Tıpkı gerçekten canı acıyan bir çocuğa eşlik eder gibi kendine eşlik ettiğinde neler neler olur?

elestirel-ebeveyn

Eleştirilerek büyüyen çocuğun mükemmeliyetçiliği

Çocukken eleştirel ebeveynle büyüdüysek, mükemmeliyetçilik olgusu “Bizi kimse bir daha eleştiremesin.” diye yarattığımız içsel bir savunma mekanizmasındır.

Şefkatle durup baktığımızda şunu görürüz: Eğer kendimizi yeterince eleştirirsek, her şeyi dört dörtlük yaparız ve böylece hiç kimse bizi eleştiremez. Eleştirilerle çocukken canımızı yakmışlardır. “Yeterince mükemmel olursak bir daha kimse canımızı yakamaz, kalbimizi kıramaz.  Elimizin değdiği her şey o kadar mükemmel olmalıdır ki hiç kimse eleştirilebilecek bir nokta bulamamalıdır.” düşüncesi yerleşir. Eleştirilerek büyüyen çocuğun mükemmeliyetçiliği genellikle bu şekilde oluşur.